30 Eylül 2012

Ne yapsam ne yapsam...




Lisedeyken teneffüslerde koridorlardan toplarlardı bizi haydi artık sınıflara falan diye. O zaman Allam derdim ne saçma iş yapıyor bunlar. Zaten gidicem senin demenle mi hoffff :S 

Fakat insan örtmen olunca çok değişiyormuş bilög. Zira artık nöbet tuttuğum okulumda en sinir olduğum öğrenci modeliymişim ben zamanında. Teneffüsten sonra sınıfa girmeyen, arkadaşlarıyla koridorlarda kakari kikiri yapan hanımkızlarmış meğersem en sinir olasılasıcalar. Sana öyle saçma 'görev' ler veriyorlar ki... Bunların darbe döneminden kaldığına eminim. NÖBET nedir ya hu... Hatta o kadar mühim ki sen nöbetteyken 35 sınıf ileride bir öğrenci bir diğerinin kafasına kırarsa tüm sorumluluk sende. Ne saçma, ne anlamsız... Bence bizim yaşadığımız en büyük problem öğrenciye kendi sorumluluğunu vermemek. Sorumluluğu başkalarında tutmak.

Aklımda her zaman şu fikir olmuştur benim; öğretmen sınıfa girdiğinde ayağa kalkmak, öğrenci için safi eziyetten başka bir şey değildir. Fakat öyle bir keşmekeşle karşılaşıyorsun ki zaman zaman resmen öğrencilerden 'hazır ol' da durmasını bekliyorsun. Stand up bakalım, be quite, good morning everybody, good morning madam, how are you today, fine thanks and you, fine thank you sit down please ritüelini yapmaktan kendimi alamıyorum. Şu 'good morning teacher' ın 'teacher' kısmını' madam' a çevirene kadar okulcak göbeğimizi çatlattık. 

Okulda boş bir sınıfa geçen sene gözümü dikmiştim dil sınıfı yapmak için. Bu sene gittim bir baktım; bırak boş sınıfı kütüphane bile sınıfa çevrilmiş. 

İnsanın en büyük hayal kırıklığı çabalarının karşılığını alamamak artık bundan eminim. Sınıftan çıktığımda içim çok rahat ayrılıyorum, yapabileceğimi yapıyorum, herkes o gün için sorduğum sorulara cevap verebilecek duruma geliyor. Fakat bu coğrafyada, tüm öğrencilerin okuldan sonra işe gidiyorsa, tekrar etme fırsatları ellerinde yoksa öğretmenlik hem zor hem de seni tatmin etmiyor be okur. 

Lan geçen dönem o kadar aktivite yaptık, o kadar materyallerle have got/ has got öğrettim çaktırmadan bu sene yok yok yok. Benim moral sıffır sıffır sıffır.

Ya ben çok duygusalım ya da gerçekten çabalarımın ve bu kadar yorulmamın karşılığında sayılı öğrenciden dönüt alabilmek direncimi kırıyor.

Kendimi sorgulamadan duramıyorum. Yeterli miyim, neyi eksik yapıyorum diye. Hadi ben böyleyim, hadi çok kötü bir öğretmenim neden peki tüm derslerdeki bu başarısızlığın sebebi?

Özgür bırakılmaya alışmamış öğrencileri kendi başlarına bıraktığınızda kafesten salınmış vahşi bir hayvana dönmeleri bizim suçumuz, gereksiz kafeslerin varlığı onları özgürleştiklerinde çılgına döndürüyor. Okul kapısını açık tutsan en fazla bir hafta sokaktan bahçeye girmezler. Fakat sen o kapıları hiç kapatmamış olsaydın eğer kimse bahçeden ayrılıp kuru sokağa çıkmazdı. Sen okulda kavga etmek yasak demeseydin, kavga bu kadar cazip olmazdı. 

Derste öğrenci sus pus olacak, herkes yerinde oturacak düşüncesinden tiksiniyorum. Dersimde öğrencilerimle yeri geldiğinde dans ediyoruz. Grup etkinlikleri yapıyoruz. Şimdi kim bana şunu söyleyebilir 10 yaşındaki bir çocuğa hiç alışkın olmadığı bir etkinlik yaptırırken nasıl sus diyebilirim, ne kadar öncesinde kurallar koyulmuş olsa da o heyecanı nasıl söndürmeye çalışabilirim! Sadece zamanla alışmasını bekleyebilirim.  

Ve en nefret ettiğim şey biz böyle etkinlikler yaparken bir öğretmenin gelip 'SINIFTA ÖĞRETMEN YOK SANDIM' demesi. O an suratımdaki tüm gülümsemeyle 'hayır hocam bakın etkinlik yapıyoruz' diye cevap veriyorum. Desene lan yiyosa g.t herif desene 'BİRAZ SESSİZ OLUN' diye! Döve döve aptallaştırdığın öğrenciler benim dersimde coşuyor, şımarıyor. Bırak çocuk özgür olsun; böyle böyle öğrenecek sessizce etkinliğe katılmayı. Alıştıkça durgunlaşacak coşkunluğu. 2 kez kudurur 3 kez kudurur 4. de nasıl davranacağını o da öğrenir.

Öğretmenlerden nefret ediyorum. Şuanda meb'de çalışıyor olmak beni çok yoruyor ve mutsuzum.

Şuraya oradan buradan aklıma geldikçe sıraladım. Ama her yeni gün bana şevk vereceğine beni mesleğimden soğutuyor. Yakında ayaklarım geri geri gidecek diye korkuyorum. 

Bir çok ataması yapılmamış öğretmenin benden nefret edeceğini düşünüyorum. İşe başlamışsın hala ne konuşuyorsun diyeceklerini düşünüyorum. Fakat genç öğretmenlerin bir çok 'çokyıllık' öğretmenden de boş olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. 

3 vakte kadar beni başka bir yerde görebilirsiniz.

Sadece düşünüyorum...
Ne yapsam ne yapsam... 

11 Eylül 2012

Ayva göbeğime gurbaney





Yüzüne Urfa vurmuş dedi.

Kim vurmuuuş? diye sordum.
Urfa Urfa, diye yineledi.
O ne demek ki şimdi dedim. Urfa'nın vurduğu yerde kebap biter benim bildiğim. Ayrıca kimsenin yüzüme vurduğu falan da yok. Yoksa Urfa sana iyi koymuş, ağzın burnun yamulmuş mu demek istedi diye düşündüm.
Güzelleşmişsin yani, dedi.
Bu cümleyi duyan her insan varlığı gibi ağzımı yaya yaya sağ ol, aslında bi şey de değişmedi ama, diyerek yarı alçak gönüllülük yaptım.

Uzattığı dürmükten büyük bir ısırık alarak kebabın tadını çıkardım.
Patlıcanlı kebap dediğin dünyadaki en büyük nimetlerden biri, diye geçirdim içimden. Bostanaya kaşık salladım ve göbeğime baktım.
O da nesiydi, giderek büyüyen bir çığ gibiydi. Şaka lan. O kadar da değil. Bir cm göbek vardı. Ama olsundu; bir Adriana Lima'nın vücuduna sahip olmak kolay değildi. Gerçi Adriana'yı getirsek o da o dürmüğü mideye indirmekten kaçınmazdı. Fakat bilirsin kimimiz elimizden yağları akıta akıta yemeyi tercih ederken kimileri "bıçak alabilir miyim lütfen" der.

Çok yiyince "pilates topu alalım" dedim sessizce ev arkadaşımın kulağına eğilip. Her yeni yetme kadının yapacağı ilk hareketi yapmıştım. Pilates topu alınca sanki göbek kendiliğinden gidiyordu. Para verdik, ayıp olmasın diye 1-2 gün üzerinde debelenip bir kenara atacaktım nasılsa. Ebru Şallı'nın nefes verişleri kulağımda çınladıkça terlemeye başladım birden. Tüm kaloriler kendiliğinden yanıyordu. Aman Allah'ım işte asıl yol buymuştu! Asıl düşünmem gereken o nefes veriş sesimiş! Birden 'EVREKA' diye bağırdım. 

Şükran teyze "kızım ne diysen, anlamadım. Dürmük mü istiysen" dedi. 
Derdimi anlatamazdım ona fakat bir dürmüğü daha mideme indirebilirdim. 

Not: pilates topu aldım, ayaklarımı uzatması iyi oluyor.

09 Eylül 2012

SALAK

İhtiyar salaklar da vardır, genç salaklar da

ihtiyarlar yalnız biraz daha akıllıdır.