İnsanların içlerinden geçen her şeyi birileriyle paylaşmadığı aşikar. Fakat biliyoruz ki insan her şeyi içine atarsa kafayı yer. Öyle bir hisle doluyorsun ki bazen; anlatacak hiçbir şeyin yok fakat içinde yaşadığın duygular çok yoğun. Yazdıkların, konuştukların her şey sığ kalıyor o noktada.
İşte böyle zamanlarda ilgin, insanlardan, paylaşımdan, konuşma isteğinden farklı şeylere kayıyor. Tek başına kafanı dağıtmak istiyorsun mesela ama biliyorsun ki aslında öyle ahım şahım problemlerin de yok. Ama kafan dolu. Kendin bile bu saçmalığı anlayamıyorsun. Çoğu zaman yalnızlıkta kaynaklandığını düşündüğüm bir bunalım hali. Ne film izlemek ne de kitap okumak tatmin ediyor seni bir zaman sonra. İşte hallerden böyle bir hal içindeyken neden sigara ve alkole eğilimin başladığını kestirmek çok da zor değil.
İçinden çıkamadığın bu durum, dile gelmeyecek bir yoğunluk olduğundan bir objede gideriyosun bu ihtiyacı. Nasıl ki bir insan seni dinlerken tepki verir; karşındaki nesne de sana bir tepki versin istiyorsun ki yalnız olmadığını anlayasın. Sigara; boğazını yakıyor, içine akıyor ve sanki ciğerinden bir şeyler söküp alıyor. Seni saçma bir şekilde rahatlatıyor. Bir kadeh içki; başını döndürüyor, beynini uyuşturuyor, ağlatıyor, güldürüyor sana biraz hükmediyor ama sonuçta kendini hissettiriyor.
Kendimi sorguluyorum bu noktada. Ben n'apıyorum diyorum; böyle bir durumdayken. yanıma bir demlik çay alıyorum. Müziği açıyorum. Beynim beynime hükmediyor. Çay içiyorum, çay soğuyor ve ben 'hacı çayı ısıtsana yea' diyecek biri olmadığı gerçeğiyle yüzleşiyorum. Boksun diyorum. Yalnızsın işte. O kadar. Aha bu demlik, bu da senin sıfatın işte onun üzerinde yamulan. İstediğini yap, istediğini düşün gerçek neyse o. İşte böyle durumlarda realist kişiliğimin ekmeğini yiyorum. Bu da can acıtıcı bir durum bazen. Çünkü annen, baban bile bir zaman sonra sana hiçbir konuda destek olma ihtiyacı duymuyor. "O zaten tüm ihtimalleri gözden geçirip kendi içinde çözer" insanı olmak da zor. Ondan sonra bir şeye azıcık üzülecek olsan "sen güçlü birisin, neden böyle yapıyosun ki şimdi" ye gidiyor olay.
Geçen sene bu zamanlarda ailemin yanında aşırı buhranlı bir dönem geçirdiydim de ağlayamadıydım bile pöyküre pöyküre. Bırak pöykürmeyi gözlerim dolsa hemen zayıflık olarak nitelendiriliyordu durumum. Depresyonun içinde patlaması işte öyle böyle değil çok fena bir şey. Halini anlatacak gücün bile olmuyor ve herkes bunu mantıksal çerçevede çözmeni bekliyor senden. Gerçeklerle yüzleşmem yine de uzun sürmemişti. Her şeyin farkında olmam içimin içinin içine kadar yemesine engel olmasa da bir şekilde kurtulmuştum.
Bu durumda sigara ve alkole sarılmak benim için asıl zayıflık olurdu sanırım. Çünkü beynimle beynime hükmedemediğim noktada akıl ve mantığa değer veren biri için duygusal sürüklenmeler asıl zayıflık olurdu.
Anlam veremediğim bir nokta var fakat. O kadar duygusal bir insanım ki, o kadar kırılganım hem de ama iş karar almaya gelince en zayıf noktam -sevgilim- haricinde her şey ama her şeyde duygularımdan sıyrılıp salt beyin haline geliyorum. En mantıklısı bu deyip bir çırpıda her şeyi silebiliyorum. Kafamda yakarım yıkarım ama biterse biter. Böyle de netim.
İşte diyeceğim o ki; yanımda demlik, bir bardak çay -soğuk- ben de bunları yazıyorum be blog. Tek derdim zamanla. Ve bunu çözemiyorum. Zamanı hızlandırmak istiyorum. Ne duygularım, ne aklımın hükmü geçmiyor bu kez. Aciz hissediyorum. Sabretmekten başka çarem yok.