28 Mart 2012

Yeni nesil nano zikirmatik



    VS.  


Dini açıdan samimi olmak gerekirse sıkı sıkıya ibadet eden bir insan olduğum söylenemez. Genel anlamda inançlı biriyim ama şunu söylemek zorundayım ki cennete gitmek için Urfalılardan bana sıra gelmez hacı.
Burada insanlar inançlarına inanılmaz bağlı, namazını kaçıran tek kul görmedim diyebilirim. Hatta 4. sınıfa gidip örtmenim ezan okundu mu diyen öğrencilerim var. Sabah görüyorum esnaf dualarla açıyor dükkanını.


Tabi ailenin inanç biçimi çocuklara da yansımış durumda. Her hafta belirli ders saatlerinde okuma yaptırıyoruz öğrencilere ve okudukları kitapları görmeniz lazım. Evladım senin yaşın kaç 'kabir azabı' diye kitap okuyorsun diyecek oluyorum ama sınıf öğretmenlerinin denetiminde yürütülen bir çalışma olduğundan sadece 'çok güzel kitaplar biliyorum; mesela ben Jack London hikayelerini çok severim. Size getireyim mi?' diyorum, ordan biri 'örtmenim ilahi söyleyelim mi' diyor. Olay çoktan çıkmış anlayacağın. Bir sınıf öğretmenine konuyu açacak oldum; adam 'onu da okumuyo, elinde tutuyor tek' dedi, ben de 'belki ilgisini çekecek nitelikte bi şeyler olsa' diyecek oldum, cıks adam uğraşmakta niyetli değil. İşin kötü yanı kesinlikle müdahaleye izin yok. Ben de elimi eteğimi çektim bir müddet beklemedeyim, çeşitli planlarım var ama. 


Burada en sinir olduğum olay zikirmatik çılgınlığı. Herkesin elinde bi zikirmatik, pıt pıt pıt zikir çekiyor. Çek, allah kabul etsin ne diyim. Normalde olsa inan umurumda olmaz fakat öğrenci dersle ilgilenmektense zikir çekmeyi tercih ediyorsa bi dur derim artık. Onu bunu geçtim çift el zikirmatik kullanarak beni benden alan öğrencim var. Defalarca uyarmama rağmen derste yeni nesil renkli, sevimli, pıtırcıklı zikirmatikleriyle zikir çekiyorlar. 


Ve sınava başlamadan önce bi 5 dak. dua ediyorlar. 


Anlam veremediğim olaylardan biri sayıya neden bu denli takılmış oldukları. 4444 sayısının hikmetli olduğuna inanmıyorum. Bir de bana 'örtmenim kutlu doğum haftası yaklaşıyor, zikir çekiyor musunuz' diye soruyorlar. Bir şekilde bununla yargılıyor beni kafasında.


Geçen gün kul hakkından ve duanın sınava çalışmadan bir işe yaramayacağından bahsederek sınıfta sonsuz bir sessizlik sağladım, fakat konu should/ shouldn't a gelince ortam dağıldı. Ben de what shouldn't we do, kul hakkı yemicez hacı dedim. Ben sizi her zikirmatik için uyardığımda arkadaşlarınızın dakikalarını yiyorsunuz bu da kul hakkı dedim ve olaya son noktayı koydum. Artık nasıl uyarayım n'apayım bilemiyorum. Öğrenciyi böyle ince konulardan karşıma da almak istemiyorum. Dinden girdim olaya, sonum hayrolsun.




Sınıfa elinde zikirmatikle giren ve daha 4. sınıfların dersine giren sınıf öğretmenlerine ve  öğrenciye 10000 zikir ödevi veren din k. ve ahl. bilg. öğretmenlerine de sevgilerimi iletiyorum. 


Lanet olsun, biri gelip şu öğretmenleri temizleyemez mi!

22 Mart 2012

Efkarlanıp rakı içemeyen bir şahsın hazin öyküsü: bossa nova

 


Sigara içemem, içmeyi bilmem. Elimde sigara bile tutamam o kadar beceriksiz bir insanım. Dün efkar bastı diye sigara içeyim dedim. Öksür allah öksür rahat rahat bunalamadım da. Güya tribe giricem giremedim, açtım yutubdan en kıyamet şarkıları. İçim bunalıyo da sigara bile içemiyorum nasıl efkarlanayım dedim o an. Efkar bile yarım hacı. Sevincim g.tüme girer, üzüntüm b.kum gibi. Ne garip insanım oğlum ben. 
Sussam bi şeye benzemiyorum. Profilden kötüyüm çünkü. Bence susunca güzel olan insan profilden hoş olandır. 
Ben sussam gudubete benzerim. Konuşsam efkarlı laf edemem, sesim de güzel değil bi arabesk fantazi dalında eser sergileyim. O değil rakı da içemiyorum. Bildiğin sinir bi tipim. 


İçki iç desen tekila getir hacı ortam şenlensin hamallığa lüzum yok der üç şatımı yapar muhabbetime dalarım. Baktım kafam açılıyor hoop 2 şat daha. Üstüne de milırımı içer eğlencemi yaparım.


Efkarımı ben yatınca yaparım. Yatağa yattım mı Allahım bi gör beni, o nasıl kendine acımalar, o nasıl kendini eziklemeler öyle. Dersin ki almalık, evde besleme olarak çalıştırmalık bir yaratığım o an. 
Ağlarım falan. Sabaha gözlerimi göremezsin bak o zaman. 


Ama dert dinlerim bak. Ha bi de şöyle bi huyum var ben hasta bakmayı falan çok severim. Ne malım di mi. Böyle biri hasta olsun hemen bi ıhlamur kaynatayım efendime söyleyim iki damla limon atayım içine falan. Çorba pişsin hatta kişiyi ellerimle besleyim, öyle de anaç ruhluyum. 


Ama efkar konusunda kötüyüm. Efkarım kötü benim. Çünkü ben Yılmaz Erdoğan şiirlerini okuduğumda hep bi yerde cozuturum. O yüzden Allah beni cezalandırmış olabilir. 


Ama ben sofrada iyiyim bak. Zeki Müren'i delicesine severim. Ama efkar eyleyemem. Sesi çatallı bir kadın olabileceğimi sanmıyorum. Ama efkarlananların kadehini doldurup arada meze getirip götürebilirim. 


Balık yerim, ama roka yemem bence ondan da kötü olabilirim bu konuda. Hem rakı roka balık üçlüsünden 2si yok bende. Onun yerine pizza,şarap,film de demem. Ama belki bol bira bol sohbet derim. Ama efkarlananların sırtını sıvazlayıp 'hadi be Mücahit ağbi çek' derim. 


İşte efkarlanıp bu yazıyı yazan bir insandan ne beklersen o kadar benim efkarlık halim. İçim içimi yiyo Coni. Efkarlanabilip içimi dökmem gerek.


Efkarımı kussam karşıki dağlar yıkılır da işte. O karşıki dağlar dumalı dağlar. Urfanın etrafındalar. Ben de ceylanım seke seke çaydan geçerim. İşte ondan efkarlanamıyorum. Seke seke olmaz çünkü bu işler. 


Aslında rakı falan içeydim iyiydi de işte...



20 Mart 2012

Kim ki beni daha iyi anlatır

13 Mart 2012

Kuaförmetre



 

Kuaföre gideceksem, ister faşist de ister cinsiyetçi de ne dersen de ama benim tercihim, işini on numara yapan hanımları tenzih ederek derim ki erkek kuaförden yanadır.
Bir kere en başta bir kadının başka bir kadını kendinden güzel görme isteğiyle tutuşacağına inanmıyorum. Kadın mutlaka bi yerine 'nazarlık' yapar o saçın. Ya yamuk keser ya rengi çikin olur falan. Bence bu konuda kadın erkek fark etmez kuaför andı gibi bi şey olmalı. 
"Saçı asla istenenden kısa kesmeyeceğimeee, bok sarısı boya kullanmayacağımaaa, her boyayı doğal diye yutturmayacağımaaa " diye başlayabilir.


Ayrıca şöyle bir dikkat ediyorum ve bakıyorum da yapay sarıları; oksijenli suyla açılmıştan hallice saç tonlarını beğenen kadın toplumuna ben saçlarımı nasıl emanet edeyim. 


Erkekler boya konusunda daha iyi çünküüüüü,


Bu bir gerçek ki erkekler doğalı, doğal değilse de doğala en yakını seviyor. Uç renkleri genelde doğal tonlara dönüştürme taraftarı oluyorlar. Ya da fön çekecekse doğal görünümlü ve bi o kadar da havalı fönü bir erkek daha iyi çekiyor. Görmek istediğini yapıyor bir nevi. Fakat bir kadına kırık fön çek aplaa dediğinde sana bunu yapar; 


 

Ama bi erkek kuaföre dersen şunu yapar; 

 

Adam tabi seni böyle görmek isteyebilir aynı zamanda ama hayat bazen herkese adil davranmıyor dostum.


Bu düşüncemde ne kadar haklıyım bilmiyorum ama yıllardır tercihim erkek kuaförlerden yana olmuştur. Ne zaman saçımı zorda kalıp bir kadına kestirsem belimde olan saçım boynuma çıkar.
Ama erkek seni kırmaz ısrarla "ucundan al Meğğmet" dersen ucundan alır. 
Mesleki eğilim olarak makasa aşık bir topluluk oldukları için erkeklere de oldukça ısrarcı davranmamız gerek tabii.

Ayrıca makyörlerin de doğallık konusunda daha başarılı olabileceği tartışılabilir bence. Göz altına yoğurt kıvamında beyaz bir şeyler sürüp kirpiklerini ok ok eyleyerek suratıma bakan birine nasıl güveneyim a dostlar!

Size sevgile sunar, yanacıklarınızdan makas alırım.

09 Mart 2012

"wer ar yu from"a "vıhere ar yu for" diyen öğrencilerim var benim



,


İnsanın bir doğurma sınır olmalı bence. Bir insan ne kadar üreyebilir bilemiyorum ama Şanlıurfa'ya geldiğimden beri bebeğe doydum resmen. Her yer bebek dolu oğlum. Acayip üreyen bir şehirde bir başına olmak tabii garip bir duygu ama ne bileyim bu kadar da ürenmez yani.
Mesela ben ilköğretimdeyim şimdi ve benim okulda 5 kardeş beraberce okuyan var. Sosyo ekonomik düzey çok düşük, işsizlik oranı çok fazla, işçilik ucuz. 
Örnekle açıklayalım; okullarda katkı payı altında saçma bir şey toplanır ve bunu da sınıf öğretmenleri yapar, bilirsiniz. Hıh şimdik burda o katkı payı 5 tl ve taksitli. Yani her hafta 25 kuruş getiren öğrenci bile var. Öğretmenler dilenci gibi, kim ne getirse kardır diye bakıyorlar.
Tabii çocukların çoğu fırında, pazarda falan çalışıyor; okuldan sonra çoğu işe gidiyor. 
9 yaşındaki çocuk ben evin en büyük erkeğiyim çalışmam gerek diyebiliyor mesela.
Şimdi tut sen bu çocuğa ödevini neden yapmadın de...
Bugün iki kardeş olan öğrencilerimle aynı otobüse binecektim. Nasılsınız derken işe gidiyoruz dediler. Biri 4'e biri 6'ya gidiyor. Okul çantaları ve önlükleriyle işe gidiyorlar. Sonra otobüs geldi, çocuk benden önce atladı otobüse benim de paramı vermiş. Belki benim kazandığımın onda birini kazanan çocuk paramı ödemeye kalkıyor! O kadar da gönlü geniş... Kıyamıyorum buradaki çocuklara. Kimileri çok arsız, saygısız ama bi çoğu da çok çaresiz. Sevgiye ve ilgiye açlar. 
1. sınıfta bali çeken öğrenciler de var.

Burda yerlere çok tükürüyorlar hacı. Yerler buz pisti gibi kaymaya elverişli. Affedersin fizik bilgisine de sahip olmalılar ki yüzeyi genişletmek için bir de ayaklarıyla sürtüyorlar. Onca şehir gezdim bu kadar tükürüklü bi memleket görmedim yeminle. Yürürken değişik figürler sergiliyorum yolda hop hop zıpla orda da var, burda da var gibi. 

Bir de Urfa insanı carpe diem insanı. O kadar rahatlar ki bi gör. Bi şey olacaksa böyle bi rahatlar he heee olur diyorlar. Yapınca da üstünkörü yapıyorlar. Ama komikler bu açıdan. 

Üst komşum benimle yaşıt ve üç çocuğu var. Arada bana bırakıyo, bebek de anasından ayrılınca durmuyo. Kafayı yiyorum artık eh piş koki miki falan gibi sesler çıkarıyorum ama anası alana kadar sekiz kez migren krizi geçiriyorum.

Bebekleri severdim ama burdaki bebek oranını görünce bi durup düşünmedim değil açıkçası. Antalya'da bebek olsa da bi oynaşsak derdim zaman zaman ama şimdi öyle bir özlemi bırak, yok mu konuşacak adam ühüüü diye dolanıyorum.

Konuşmalar zaten on numara beş yıldız. Otantik bir dil.

Tarihi açıdan zenginlikleri, gezilip görülecek yerleri çoook fazla. Hatta oldukça güzel bir şehir. 

Gelirken bir korku olsa da ben alıştım buraya ve garip ama çokça sevdim açıkçası.
Gelişmiş bir kent. Ulaşımda hiç problem yok mesela. Her yere en fazla 10 dak. da bi otobüs var. Antalya'da olmayan nimet buradaymış meğersem. 

Şubatta buraya çok fazla atama olmasından dolayı bir öğretmen yoğunluğu var. Batıdan gelen öğretmenler de birbirlerini bulunca direkt sevişelim mi ekiki diye dolaşmaktalar. İş güç buldular ya hemen sevgili arıyolar yemin ederim. Kadın erkek hepi bir.

Ev arkadaşım olmasa çok sıkılırdım burada çünkü konuşacak adam çok az. Mal öğretmen sayısı metrekarede beş bin civarında.

Kimseyle konuşmuyorum be bilog anla yani.
Öğretmenler odasında kaçak çay var onu da içemiyorum zaten..

Yalnızlar rıhtımındayım bi de kiralar çok pahalı.

O değil de öğretmenler çok cahil lan. Resmen mala bağladım burda. Nası dedim ya nası olur bu kadar...
Sınıf öğretmenleri çağdaşlaştırılsın kampanyası yapıcam yakında.

Sevgilerimle uzun oldu ama daha yeme içmeden bahsetmedim genşler...Pek yakında...

sit down!

gut mornik tiçır.