07 Mart 2010

taşı beni götür beni




Otobüs deyip geçmeyeceksin. Ulaşım deyip de geçmeyeceksin.Otobüslerin kadrini kıymetini bilmek gerekir..
Otobüs şoförü çok özel bir şahıstır. Neden mi?? Mesela otobüse yolcu olarak binen bir otobüse bindiğinde önce bir tedirgindir. Boş koltuklara bakar nereye oturacağına karar verir. Ya da ayaktaysa nereye tutunsam düşüncesiyle ilerler yavaş yavaş ama şoför öyle değildir. Otobüse bissmillah diye biner ve otobüsü sallar şöyle bi sonra arkaya doğru bakar- yolculara sadece bir kaç saniye. Sonra koltuğa oturur ve o aşırı ergonomik olduğunu düşündüğüm aşağı yuları 54367 cm yükselebilen havalı koltuğuna oturur. Nedendir onun öyle aşırı yaylı olması bilemem ama bence çok güzel.
Aslında yolcu koltukları da öyle olsa bizde uça uça gitsek dışardan ne de güzel gözükürdü zıplayan onlarca insan.. Belki de adam sıkılmasın hoplaya zıplaya diye şeyetmişlerdir.

Bir de şoförle konuşmak yasaktır mesela. Can taşıyor adam sen de gidip beni fındıkfıstık şöbiyetçisinde indirin ha unutmayın diye kafasını kurcalıyorsun işte bu çok ayıp. He dersen ki ya durak kaçarsa işte onu bilemem.

İstanbul'da duraklarda isimlerin koca koca net bir şekilde yazılı olması bence çok hoş. Böylece hangi duraktan sonra ineceğini kestirebiliyorsun. Hoş bir uygulama.

Otobüsle ilgili sevmediğim nokta şehirler arası yolculukta. Sevmiyorum şehirler arası yolculukta otobüse binmeyi. En sevdiğim tren yolculuğu ve de uçak. Tren ama apayrı güzel bir şey. Fakat Yüksek Hızlı Treni sevmedim. Samimiyetsiz geliyor bana. Binmeden o vırt vızırık cihazlardan geçmenin de hiçbir manası yok çünkü oradan geçiyorsun ama tekrar veda edeceklerinle buluştuğun noktada sadece dizine kadar bir cam var yani istediğin eşyayı oradan alabilirsin.. Ayrıca boşa çile çektiriyorlar sıraydı bilmem neydi.

Hava alanlarında Avrupa' da başlatılan bir uygulama var. Çıplak röntgen uygulaması.. Röntgen cihazı seni çıplak bir şekilde gösterecek ve direkt geçiş yapabileceksin. Fakat bu gönüllülük ilkesine göre düzenlenmiş. Yani eğer istemezsen elle aranacaksın. Kaçar kurtuluş yok diyorlar...Ya elle ya göre göre..Elle kaçma şansın daha yüksek fekat. Hani olur da saklayacak bir şey olursa diye...


Bir gün planöre binmek istiyorum. Kuşlardan niyetlenilmiş ne de olsa. Gerçekten özgürsün bir bakıma. Paraşüt de öyle. Gerçekten uçaktan atlayıp yere çakılmak??

Hava kestirmeleri sadece öyle uçarak da olmuyor..Önceden evlerin çatıları birbirine değermiş.Hala da eski mahallelerde var bu uygulama.. İnsanlar çatılardan geçe geçe ulaşırlarmış gidecekleri yere. Hem de kestirme ciddi ciddi düşünsene..
Şimdi olsa sen benim çatımdan geçemezsin hacı; nabıyosun diye diye haneye tecavüze kadar gider böyle.

Kağıttan yapılan uçaklar da bence bir ışık..Fırlatmalı sistemli. Jet değil ama öyle bir basınç ki ve derece de çok iyi hesaplanmalı tabi enlemi boylamı. Top gibi. Öyle uçacaksın. Bence eğlenceli olur.

Durup da burda şimdi kendi çapımda saçma sapan bir mühendislik örneği sergiledim utanmadan. İşte ben bööyle utanmaz arlanmaz oldum herkesin işine el atıyorum.

Şimdi dileğim kabul olacaksa sevdiğimle seyahat ya resulallah derdim. Sonra da amin.
Amin. Amin.
Amin.

2 yorum:

sürüden ayrılan koyun dedi ki...

havaalanlarında kimsenin gizlisi saklısı kalmayacak o zaman. bu cihazların başında oturan görevlilerin vay haline, her seferinde taş bir hatun o cihazın içinden geçicek değil ya. cihazın başında takılıyorsun ve bir nijeryalı geçiyor, adamı psikolojik bunalıma sokar o görüntü.

bossa nova dedi ki...

arz talep meselesi diyorsun yani. Fakat ben çıplak vücutlar değil iskelet sistemi görülür diye düşünüyorum; bu durumda o taş hatunların da kemikleri itici gelebilir. Aseksüel olursun maazallah.